Planlı olmayı sevsem de pek plana uyabilen biri olduğumu söyleyemem, bir ay önceden aldığım açık bilet ile mutlaka gitmeliyim dediğim Ertuğrul filmine zaman bulamadığım için gitmeyi başaramadım.
Ancak bu filmin çekildiğini duymak bile daha evvel aklıma gelmeyen “Japon – Türk ilişkileri nasıl başlamıştı acaba?” sorusunu getirmişti.
Zira okul dönemlerinden hep Rus – Osmanlı, İngiltere – Osmanlı gibi ilişkileri sanırım girip çıktığımız savaşlardan dolayı gördüğümüzü hatırlasam da barış ve yardımlaşma ile başlayan Japon ilişkilerini gördüğümüzü hatırlayamıyordum.
Ertuğrul filmi Japonya’da vizyona girince yaptığım ilk şey Japon arkadaşlarıma haber verip Türk - Japon ilişkilerinin başlangıcıyla ilgili ne bildiklerini öğrenmek oldu.
Onların tarih kitaplarında Ertuğrul faciasının bulunduğunu, ebeveynlerine sorduklarında ise “biz birşey yapmadık, asıl onlar bizim milletimizi Irak-İran savaşında Tahran’dan kurtarma cesaretini gösterdiler, onların iyilikleri ödenmez.” şeklindeki mütevazılıkları karşısında mahçup oldum.
Ve bu konuyu daha çok araştırmak istedim.
Deniz Müzesi’nin Ertuğrul Faciasının 125. Yılı nedeniyle yayınladıkları ve orada şehit olan denizcilerimizin ruhuna ithaf olunan kitaptan öğrendiğim kadarıyla;  Japonya’daki yangın ve büyük afetlerde yardım kampanyası başlatma geleneği 1890 yılına kadar yurtiçine yönelik olup Ertuğrul Faciası ile birlikte ilk defa yabancılar için başlatılmış ve Tokyo, Osaka ve Kobe’deki bazı gazeteler sosyal yardım faaliyetlerine girişerek Facia’da şehit olanların aileleri için yardım toplamışlardır.
Düşünebiliyor musunuz?
Yıl 1890.
6 ay süreceği planlanmış olan ancak zorlu geçen 11 ay sonunda seferlerini tamamlayan Osmanlı denizcileri...
Ve şehit düşen bu denizcilerin ailelerini kilometrelerce uzakta düşünerek gazeteler aracılığı ile yardım toplamaya çalışan bir ülke...
Filmde anlatılan diğer olayla ilgili ise beni derinden etkileyen internette karşılaştığım bir Japonun blogu oldu.
Blogunu açmasının nedenlerinden birinin Türk halkına olan minnetarlığını göstermek olduğunu yazmıştı. Karısı ve iki yaşındaki oğlu ile Tahran’dan nasıl kurtarıldıklarını, neler hissettiklerini, kurtarılmadan evvel ki çaresizliklerini herşeyi elinden geldiğince aktarmaya çalışmıştı. Yazının sonunda dönemin Başbakanı Özal’a onları kurtaran ekibe ve Türk halkına binlerce kere “teşekkür” ettiğini ingilizce olarak yazmıştı. En azından birkaç Türk’ün sayfasına denk gelmesini umuyordu.
Yorumlar kısmında 3-4 Türk’ün paylaşıma yorumlarını ve blog sahibinin onlara cevaplarını okuma fırsatı da buldum. En azından bir Türk’e minnettarlığını iletebildiği için ne kadar mutlu olduğunu belirtmişti.
Şu anda hayatta mı emin olamasam da bu kadar içten yazılan bu blog yazarının dileğini yerine getirmek için sizlerle paylaşmak istedim.
Tarihimizde örnekleri az olan yardımlaşmalara, belki de günümüzde sürekli gözü yaşlı bırakan olaylar nedeniyle daha çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
Bitirirken; Ertuğrul 1890 (Kainan 1890) filmi Japonya’nın Oscarı sayılan 39. Japon Akademi Ödüllerinde en iyi ses kaydı ve en iyi sanat yönetimi olmak üzere 2 dalda ödül kazandığını belirtmek isterim.
Kültürlerarası dostluk ve yardımlaşmanın önemini gösteren daha nice filmlerin yapılması dileğiyle...

 (Nediyoo.com(2016) köşe yazısıdır.)